Fiona Harper "Sanal Aşk" PDF

Noah Frost ; Romanın erkek kahramanı.
Grace Marlovve ( Seksi İngiliz) : Romanın kadın kahramanı.
Daisv Marlovve: Grace'ın kızı.
Rob Marlowe : Daisy'ın babası.
Caroline Hala: Rob'un halası ve Grace'ın çalıştığı kafenin sahibi.
Sarah : Noah'ın eski sevgilisi.
Martin : Grace'ın yaşadığı bölgedeki eski kitapçının yaşlı sahibi.
Kansasirl ( Marissa ) : Grace'ın internetteki sanal arkadaşı.
Safrandani (Dani) : Grace'ın internetteki sanal arkadaşı.

GRACE Marlowe sabahın altısında hâlâ uyanıktı. Pencereden sızan titrek ay ışığı, karanlık mutfağı biraz olsun aydınlatıyordu. Günün en sıkıcı zamanıydı. Genç kadın burada ne yapıyordu? Şu anda sıcacık yatağında, derin bir uykuda olması gerekirdi. Ani bir hareketle başını dolapların olduğu tarafa döndürdü ve rasgele birinin kapağını açtı. Ne yaptığının farkında bile değildi, sadece bir şeyler yapmaya ihtiyacı vardı. Bu sabah küçük dairesinin gözüne neden bu kadar berbat bir yer gibi göründüğünü anlamak istemiyordu. Boş gözlerle dolaptaki makarna paketine ve domates çorbası kutusuna baktı. Dolabın kapağını kapatıp, diğerini açtı ve gözlerini raflardaki mısır gevreği paketlerinde gezdirdi. Sonra da aynı bilinçsiz tavırlarla, yakınında duran su ısıtıcısının düğmesine bastı. Gürül* tüyle çalışan ısıtıcının kireci temizlemeliydi. Lanet olası kireçli Londra suyu... Grace gözlerini kırpıştırıp, üzerinde kırmızı parlak harflerle, Sımsıcak Anne yazan, en sevdiği çay kupasını aldı. Bu kupa, Daisy'nin anneler günü hediyesiydi ve bu sözcükler onun bir slogan gibi sık sık söylediği sözlerdi. Grace onun bu hediyeyi verirkenki neşeli halini hatırlayınca, sevgiyle gülümsedi. Onun muziplik genini kendisinden almış olmasına seviniyordu. Birden gülümsemesi, yerini yeniden üzüntüye bıraktı. Daisy'nin neyi ima etmeye çalıştığım çok iyi biliyordu, ancak hayatında başka birini istemiyordu. Daisy kendi ayaklan üzerinde duracak kadar büyümüş ve kendi hayatım kurmak üzere evden ayrılmıştı. Grace, birkaç hafta sonra kutlanacak anneler gününü, ilk kez Daisy yanında olmadan geçirecekti. Geçen yıl anneler gününde buz pateni sahasına gitmişler ve tüm günü popolarının üzerine düşerek geçirmişlerdi. Sonra da bir Çin lokantasında tıka basa karınlarını doyurmuşlardı. Ancak bu sene, Daisy Paris, Romanya ya da Prag'da olacaktı. Tüm yılı yurt dışında geçirdikten soma da dönüp, üniversiteye başlayacaktı. Grace çay fincanını çenesine dayadı. Gitmesinin üzerinden henüz on sekiz saat geçmiş olmasına rağmen, onu çok özlemişti. Çay fincanını tezgâhın üzerine bırakıp, yüzünü ovaladı. Hadi, ama artıka sakin biri olduğunu hatırlamalıydı. O Daisy'nin arkadaşlarının hep zaman gıpta ettiği bir anne figürüydü. Diğer annelerin asla yapmayacağı şeyleri yapardı. Hatta bir keresinde Noel baba kılığına girerek, kızının arkadaşlarına sürpriz yapıp, onları bütün gece eğlendirmişti. Ama şimdi kendini sakin hissettiği söylenemezdi. On dokuz yıldır ilk kez, kendisini yaşlı ve yalnız hissediyor ve bununla nasıl başat j çıkacağım da bilmiyordu. Sanki gecenin bir yarısı eve hırsız girmişi ve ruhunun bir parçasını çalıp götürmüştü. Ve büyük bir ihtimalle bu J parça, şu anda Montmartre'da bir otelde uyuyordu. Kendine bir çay yaptı ve ışığı yaktı. Karanlıkta oturmak onu daha depresif hale getiriyordu. Oturdu ve başını masaya yasladı, bir yandan da çay fincanından yükselen buharı seyrediyordu. Kendini zorlayarak başını kaldırdı ve çayından bir yudum aldı. Çay tatsız gelince, yüzünü buruşturdu ve çay fincanına bakınca, içinde çay poşeti olmadığını fark etti; Sütle karışık sıcak su hiç de hoşa gidecek bir tat değildi. Çevresine bakındı ve ayağa kalkarak, çay poşetlerinin olduğu dolabı açıp, bir çay poşeti aldı. Tam fincana koyacakken, poşetlerin bulunduğu kutunun içinden küçük, pembe bir zarf yere düştü.