Mary Roberts Rinehart, Sarı Odayı 1944 yılında yazmış. Doğrudan olmasa bile, romanın konusu savaşla ilgili. Romanın kahramanı Carol Spencer, nişanlısını iki yıl önce savaşta kaybetmiş bir genç kız. Ağabeyi Greg Spencer de, en şiddetli hava savaşlarının yaşandığı Pasifik’te görev yapan bir pilot. Greg, gösterdiği yararlıklar dolayısıyla madalyaya layık görülmüş. Hikaye, onun madalya töreni için bir aylık bir izinle ülkesine dönmesiyle başlıyor. New York’ta annesiyle birlikte yaşayan Carol, bir haziran sabahı New Port’ta yaşayan ve zengin bir adamla evli olan ablası Elinor’a gitmek üzere yola çıkarlar. Annesinin amacı oğlunu karşılamak ve onunla birlikte izin süresi boyunca Maine’deki yazlıkta kalmaktır. Carol, ağabeyinin bu emrivakiden hoşlanmayacağını, çünkü bu aylarda Maine’in henüz soğuk olduğunu, denize bile girilemeyeceğini düşünür. Ayrıca ev de bu ani gelişe hazır değildir. Gerçi, eve sürekli bakan bir kadın ve bahçıvan vardır ama onların da Spencerler gelene kadar evi toparlamaları zordur. Elinor’un garip bir şekilde annesiyle kız kardeşini evde bırakıp tek başına New York’a gitmesi, Greg’den de bir türlü haber alınamaması üzerine Bayan Spencer, Carol’u biri emektar ikisi yeni hizmetçiyle birlikte Maine’e göndermeye, kendisi ise evde kalıp oğlunu ve büyük kızını beklemeye karar verir.
Carol, sıkıntılı ve yorucu bir yolculuktan sonra yazlık eve ulaşır. Ancak onu orada iki sürpriz beklemektedir. Bahçıvan, geçirdiği apandisit ameliyatı yüzünden ev ve bahçeyle hiç ilgilenememiştir. Eve bakan kadın Lucy ise, hiçbir hazırlık yapmamıştır. Çünkü, iki gün önce yazlık evin merdivenlerinden düşmüş ve ayağı kırılmıştır. Carol, onu ziyaret etmek ister ama tuhaf bir biçimde polis buna engel olur. Kadının kimseyle görüşmesine izin verilmemektedir. Söylentilere göre, yazlık evde tek başına kalan Lucy, gece yarısı bir ses duymuş, merdivenlerin başına geldiğinde birisi onu aşağıya itmiştir. Dedikodular bununla bitmez. Komşulardan biri o gece, New York’ta olması gereken Elinor’u kasabada gördüğünü iddia etmektedir. Bir başka komşu ise, evdeki “sarı oda” diye bilinen odanın penceresinden yansıyan bir ışık gördüğünü söyler.
Eve girdikleri andan itibaren bir yanık kokusuyla karşılaşan Carol ve yanındakiler, bir süre bu kokunun kaynağını bulamazlar. Ancak çok geçmeden vaziyet anlaşılır. Ütü dolabında yarı yanmış bir kadın cesedi vardır.
Böylece Carol için, heyecan ve kuşku dolu günler başlar.
Bir polisiye roman olmanın ötesinde aynı zamanda bir gerilim ve heyecan romanı Sarı Oda. Yazar, ilmik ilmik ördüğü küçük olaylarla okuru büyük bir gerilim içine sokuyor. Bir yandan gizemi çözmeye çalışan, diğer yandan da kuşku içinde kıvranan kahramanlarıyla okurun merak duygusunu en üst düzeye çıkarmayı başarıyor.
Bu romanı ilk kez uzun yıllar önce okumuştum. Konusu hiç aklımdan çıkmadı ama yazarının kim olduğunu unuttum. Yıllar sonra polisiye ile ciddi ciddiSarı Oda 3 ilgilenmeye başlayınca Sarı Odanın Esrarı adlı bir kitaptan söz edildiğini işittim. Gaston Leroux’nun bu romanının polisiyenin temel taşlarından biri olduğu söyleniyordu. Sarı Odanın Esrarı’nın, yıllar önce okuduğum Sarı Oda olduğunu zannederek, eski bir dosta yeniden kavuşmanın heyecanına benzer bir heyecanla kitabı satın alıp okudum. Sonuç: Tam bir hayal kırıklığı. Bir kere, bu farklı bir romandı. Ama daha fenası, Sarı Odanın Esrarı, tarihi (!) olmasının dışında, polisiye türü açısından Sarı Oda kadar nitelikli bir kitap değildi. Yıllar sonra, Mary Roberts Rinehart’ın Sarı Oda romanını tekrar okuduğumda bunu bir kez daha anladım. Gaston Leroux’la hemen hemen aynı yıllarda ilk şaheseri The Circular Staircase’i yayınlayan bu büyük Amerikalı yazarın ülkemizde adının bilinmemesi, kitaplarının yayınlanmaması gerçekten yürek sızlatıcı.
Doğal olarak, Mary Roberts Rinehart diye bir yazardan haberleri olmayan kimi polisiyecilerin, “katil kim” romanlarının İngiltere’ye mahsus ve Agatha Christie’yle biten bir tür olduğunu zannetmeleri hiç şaşırtıcı değil.
Bu vesileyle tekrar yazıyorum: Polisiye, temel olarak “katil kim?” muammasına dayanır. Bir polisiye roman, sadece katilin (suçlunun) belirlenmesi sürecine odaklanmalıdır. Çözümle doğrudan bağlantısı olmadığı sürece, kahramanların özel hayatlarının girdi-çıktısı, tarihi olayların ya da ideolojilerin tasviri ve karakter analizleri gibi ayrıntılara, polisiyede yer yoktur.
Yorumlar 0
Bir yorum Yaz