Zeynep Ankara "Yalnız Şövalye Attila İlhan" PDF
Giriş Bölümünden...
Ankara'dan İstanbul'a göç ettiğim günlerdi. İlk iki kitabımı ba
san yayınevinden bir haber geldi. Attila İlhan'la birlikte Gül
hane Parkı'nda imza verecekmişim. Ben? .. Attila İlhan'la?!.. Üste
lik TÜYAP zamanı da değil. Birkaç gün öncesinden yemeden iç
meden kesildim. İmza gününde, saatinden biraz önce Gülhane
Parkı'na gittiğimde,. oldukça tenhaydı. Tek tük ziyaretçiler, don
durma yiyerek dolaşıyorlardı. Standta belli etmemeye çalıştığım
bir heyecanla beklemeye başladım. Tabii ki Attila İlhan tam saa
tinde orada olacaktı. .. Yanında genç bir adamla yürüyüp gelirken
gördüm ilk. Tuhaf; nedense gizlenmek, o an orada olmaktansa
kaybolup gitmek ister gibiydi. Kendisi için hazırlanan yerine otura
na kadar, gözlerimi ondan ayıramadım. Tam anlamıyla bir yalnız
şövalyeydi ...
Attila İlhan oturur oturmaz bir durum muhakemesi yaptı ve im
za yeri ve zamanının uygunsuzluğundan dem vurarak on, on beş
dakika kalıp sonra gideceğini söyledi. Demek günlerdir çektiğim
kabir azabının sonunda, henüz başlamış bir yaşantının yarım kal
mışlığını yüklenecektim. Ama bu olmadı. Attila İlhan, bilgi ve ya-
şanmışlık kapılarını sonuna kadar açtı ve orada saatlerce beyin
açlığımı doyurdu. Yine de ayrılırken bir bitirilmemişlik hissetmiş
tim. Bu, Allahın cezası içedönüklüğüm yüzünden kendimi ona ye
terince anlatamayışım; ona kendimi "beğendiremeyişim"di. Çünkü
insan safkan bir içedönük olduğunda, dışadönüklüğü oynadığı za-
. manlarda iyice çuvallıyor ... Ama olsun, bir "yeni yazar" olarak, At
tila İlhan'la imza vermiş olmanın hazzıyla eve dönmüştüm.
Aradan yıllar geçti. Bu yıllar içinde zaman zaman telefon ko
nuşmalarımız oldu. Onu hep ben aradım. Bir kez de Divan Pasta
nesi'nde buluştuk. YaÇmurlu bir gündü. Pastaneden içeri girerken
şemsiyemi kapatıp baston gibi iki elimle tarttım ve dosdoğru onun
oturduğu yere baktım. Gene o kaçıp kaybolma, o an orada olma
ma, sanki pişmanlık,-biraz da belli belirsiz bir kaygı mı ne- duy
gularıyla baktı. Allah kahretsin, gene sfenks gibi oturdum. Gene
nutkum tutuldu. Ama o her zaman 'bilen'di. Pencerelerini açtı;
yağmuru bulutu unutturdu.
Sanırım daha sonra uzun bir süre onu aramadım. Sabah git
akşam gelli bir iş hayatına başladım ve yoğun bir temponun için
de, bir yandan yeni koşullara uyum sağlamaya çalışarak, bir elim
de edebiyatın üzerinde olarak kendimi akışa bıraktım. Bir gün ça
lıştığım gazete Milliyet'in Sanat Dergisi'nden Bülent Berkman be
ni çağırdı ve Attila İlhan'la bir röportaj yapmamı söyledi. Sayfada
ve konuda sınırsızdım. Tekrar karşılaşmanın zamanı gelmişti.
Divan Pastanesi'ndeki bu ikinci oturumda, pencereler karşı
lıklı açılmıştı. Nedense bu tür röportajlar hep av ve avcı konumla
rında sürer. Gazeteci de genellikle avcıdır. Avdaki bilinmeyenleri
ortaya çıkarmak, onunla kimsenin cesaret edemeyeceği keşif
uçuşlarına çıkmak, bir de "kancık" değil babayiğit olmaktır işin
gereği. .. Süreç sırasında, av diye bir şey yoktu. Karşımda taş gi
bi! bir Attila İlhan vardı. Benim oyunumun da farkında olmalı ki
zaman zaman "mış gibi" yapıp bu hevesli avcıyı eğliyordu. Hoş
bir gelgit, güvenli bir kaygan yüzey, koşulsuz bir hayranlık duyu
lacak tıkanmaz bir zeka, son derece dengeli, sağlıklı bir ruh yapı
sı. İşte, işte gerçek bir prototip marjinal! dedim. Yazıyı ekrana ge-
çirirken ve hatta sonra dergiden okurken, o zihinsel doyumu tek
rar tekrar yaşadım.
Bu kitabı doğuran o röportajdan sonra oldukça sık telefonlaş
tık. Zaman zaman da bir şeyler bahane edip kendisini aradım. Bir
an dönüp kendime baktım ki ben artık Attila İlhan'la dans edebili
yorum. Her zaman eyleme geçmesem de, yakası açılmadık duy
gularımı-düşüncelerimi ona söyleyebiliyorum. Kimi zaman söyle
diklerimi benimsemese de hep yargısız, hoşgörülü. Hissettirme
den değiştirenlerden. Dolayısıyla, böyle bir insanın varlığının baş
ka insanlar için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha anlıyo
rum. Şunu da anlıyorum ki, Attila İlhan'lar paylaşılmalı. Ve ne ka
dar çok insanla paylaşılırsa o kadar doyumlu bir sevgi oluyor bu.
Yorumlar 0
Bir yorum Yaz