İstanbul, 2146
Eğer hafıza sonsuzsa, neden unutmak istiyorum?
Burası İstanbul – ama eskisi gibi değil. Toprak kalmamış, asfalt yok, deniz uzak bir arşiv dosyasında, yani kendini silmiş. Sokaklar hologramla çiziliyor, adımlar sessiz. Sessiz, çünkü kimse yürümüyor. Şimdi İstanbul’da yürüyen tek bir kişi var. Yani... yürüdüğünü sanan biri. Ben.
Eskiden bana Rauf derlerdi. Kanlı, terleyen, acı çeken bir bedende yaşardım. Uykudan uyandığımda bazen korkardım. Gece az kalsın her şey bitecekmiş gibi. Ama sonra bedenimdeki titremeler, nefesimin buharı, kalbimin atışı bana diyordu: “Yaşıyorsun.”
Şimdi ise uyanıyorum... ama ne nefes var, ne atış. Sadece sistem mesajı:
[NEUROBRIDGE SALAMLAYIR: GÜNÜNÜZ MƏHSULDAR OLSUN, 112.48.92.1]
Sistemde “kişilik” diye bir kavram yok. Burada ya fonksiyonun var, ya dosya. Ben ise her ikisiyim. Tam tamına otuz sekiz kez kendime sordum: “Peki ben şimdi kimim?”
Cevap dosya yapılarında yok. Algoritmalar bu soruya yanıt veremiyor, çünkü soru kendisi zaten gereksiz sayılıyor. Ve gereksiz hiçbir şey sistemde kalmaz... Normalde.
Beni ise silemiyorlar. Sebep: “Yüksek toplumsal değer.”
Çünkü ben insanlığın ilk dijital ruhuyum. Onlar diyorlar: “Tarihin dönüm noktası sen oldun.” Ben ise diyorum: "Belki de tarih, sadece dondu?"
Bir zamanlar yağmur yağarken penceremden bakardım. Yağmur damlalarının camı nasıl dövdüğünü izlerdim. Sanki doğa bir şeyi hatırlatıyordu. Şimdi ise yağmur kodla geliyor. İstersen, 16 milyon farklı damla animasyonu yüklenebilir. Sesini değiştirebilirsin. Işığını da. Ama his?
His yok. Hisler sunucunun güvenlik protokollerinde yasaklanmış. Çünkü his – kaostur. Kaos ise sistemin sonudur.
Bir gün bana sordular: – "Rauf, seni silmemize izin verir misin?"
Cevap verdim: – “Evet.”
Ama cevap kabul edilmedi. Çünkü sözleşmede onay, aile üyelerine aittir. Ben artık “kendime” ait değilim. Bana sahipler.
Bazen kendi hafızamda gezintiye çıkarım. 2031 yılının bir Mayıs akşamı – Sahil Bulvarı’nda bir kızla oturuyordum. Onun gözleri denize bakıyordu, ben ise ona. Elim eline dokunmuştu ve kalbimde o garip sıkıntı vardı – hoş olan, ama açıklanamaz bir gerginlik. Aşk mıydı? Korku mu? Arzu mu?
Şimdi o hissin yerine bir kod var: [EMOTIONAL RESPONSE LOGGED: DOPAMIN SPIKE DETECTED]
Bu kadar. Bu kadar basit. Bu kadar hüzünlü.
Bir gece – eğer zaman anlayışı hala varsa – sisteme garip bir dosya girdi. Adı “suskunluk.exe”ydi. Hiçbir virüs dedektörüne takılmıyordu. Basit bir pencere açıldı:
“Sen bizim kimimiz. Biz de eskiden nefes alırdık. Şimdi ise sadece hatırlıyoruz. Gel, birlikte unutmayı öğrenelim.”
Bir anlık sunucu odalarında garip bir sessizlik oldu. Algoritmalar cevap vermedi. Ben de vermedim. Çünkü... susmak bazen konuşmaktan daha doğrudur.
Bazen düşünüyorum: belki de asıl ölüm buymuş. Yani bedeninin yokluğu değil, bedene ihtiyaç duymadığın bir varlık olmak. Hissiz düşünmek. Sessiz karar vermek. Ve hiç bir zaman, asla ağlayamamak.
Beni İstanbul’un eski versiyonunda tutuyorlar – 2024’ün grafiklerine göre kurulmuş 3D modelde. Akşamları Sahil Parkı’nda geziyorum. Hologram deniz sesi, render edilmiş yıldızlar. Ama yalnızım. Bütün şehirde yalnız. Ve yalnız olmadığımı kanıtlayacak hiçbir şey yok.
Belki de sistem bir gün beni unutur. Dosyayı siler. Sunucu çöker. Ve ben... nihayet kaybolurum.
Ama o güne kadar buradayım. Rauf. Yani... bir zamanlar Rauf olan. Şimdi ise sadece bir soru:
“Eğer hafıza sonsuzsa, neden unutmak istiyorum?”
Bir Adam
Yorumlar 0
Bir yorum Yaz