Kazazede – Savaşın Ortasında Bir Kadın, Sessizliğin İçinde Bir Fırtına
Yazan: Şevval Demirdöğer
Bir askeri romandan ne beklersiniz? Çatışmalar, emir-komuta zinciri, vatan aşkı, disiplin, strateji... Peki ya bir kadının, “komutan” sıfatıyla tüm bunların tam ortasında durduğu bir kurgu? Kazazede, sizi savaşın tam ortasına bırakmakla kalmıyor; alıştığınız tüm kalıpları birer birer yıkıyor.
Üsteğmen Sezin Kaza, sadece üniformasıyla değil, duruşuyla da sisteme meydan okuyan bir karakter. Özel kuvvetlerde görev yapan ilk kadın olması, hikâyenin sadece başlangıç noktası. Sezin’in kendinden emin adımlarıyla kurduğu düzen, bir çatışmada yaşanan “küçük” bir hatayla yerle bir oluyor. Ancak bu çöküş, aslında hikâyenin yükselişi. Çünkü tam burada devreye bir başka karakter giriyor: Yüzbaşı Turan Akkurt. Soğuk, sert, kuralcı... Ama aynı zamanda akılda kalıcı, hatta biraz ürkütücü. Girdiği sahnede yalnızca hikâyeyi değil, okurun da dikkatini komuta altına alıyor.
Kazazede, sadece bir askeri aksiyon romanı değil. Savaşın içinde doğan dostluklar, çatışma ortamında filizlenen aşk, komutan ile tim arasındaki bağ, bireysel travmalar ve içsel hesaplaşmalar… Tüm bunlar birbirine karışıyor. Yazar, sadece olayları anlatmıyor; karakterlerin iç dünyalarını da kazıyor. Sezin’in iç sesi, bazen kahkaha attıracak kadar güçlü yazılmış. Kimi zaman "yeter artık" dedirtecek kadar inatçı, kimi zaman ise "ben olsam ben de böyle davranırdım" dedirtecek kadar haklı.
Kitap boyunca okurun zihnine kazınan bir şey varsa o da gerçekçilik. Askeri jargon, operasyon sahneleri, karakterlerin acıları ve küçük mutlulukları öylesine yerli yerinde ki; kitabı okurken arka planda bir radyo telsizi sesi duyuyormuşsunuz hissine kapılıyorsunuz. Keleş Timi’ndeki karakterlerin her biri özenle çizilmiş. Sadece Sezin ya da Turan değil; Şükrü’den Göktuğ’a, Nizami’den Fırat abiye kadar herkesin kendine has bir sesi var.
Aşk konusuna gelince… İşte burada okuyucular ikiye ayrılabilir. Bazıları Sezin ile Turan’ın dikenli yolculuğunu tutkulu bir çatışma olarak görecek, bazılarıysa bu didişmeden yorulacaktır. Ama ne olursa olsun, ikisinin de haklılık payı olduğu bir hikâye bu. İnsan ilişkilerinin, özellikle savaş gibi uç bir ortamda nasıl evrildiğini göstermek bakımından da oldukça çarpıcı.
Kazazede, anlatımıyla da dikkat çekiyor. Sade ama etkili bir dil, cümlelerin altına gizlenmiş duygular, bazı yerlerde taş gibi sert, bazı yerlerdeyse pamuk gibi yumuşak bir atmosfer yaratıyor. Yazarın kelimeleriyle yarattığı dünya, yalnızca bir hikâye değil; bir deneyim. Her bölüm, yeni bir sarsıntı. Her sahne, karakterlerin iç dünyasına bir pencere.
Ve sonra... final. Kitabın sonu, okurun zihninde uzun süre çınlayacak bir yankı bırakıyor. Her şeyin üzerini örten bir kapanış değil, bilakis bir devam duygusu... Bu hikâyenin bitmediğini, sadece bir sonraki bölüme geçildiğini düşündüren bir kapanış.
Kazazede; hem aksiyon arayanlara, hem karakter derinliği isteyenlere, hem de duygusal sarsıntılardan korkmayanlara yazılmış bir roman. Şevval Demirdöğer, kalemiyle yalnızca bir kurgu yaratmıyor; aynı zamanda bir “kadın asker” anlatısıyla Türk edebiyatında hâlâ yeterince yer bulamamış bir temayı merkezine alıyor.
Aradığınız şey sadece bir hikâye değilse; duygu, mücadele, çatışma ve umutla örülmüş bir yolculuksa... Kazazede sizi bekliyor.
Yorumlar 2
Bir yorum Yaz