Yaban Çilekleri, İsveçli yönetmen Ingmar Bergman'ın 1957 yılında çektiği filmin romanı.
Yaşlı bir profesörün ölümle ve kendisiyle olan hesaplaşmasını rüyalar üzerinden anlatır.

Sıkı bir Lutheran ailenin oğlu olan Bergman, annesini İmgeler kitabında “soğuk ve reddeden” olarak tanımlar. Papaz babasının küçük itaatsizlikler için kendisini karanlık dolaplara kilitleyerek cezalandırdığını ve çocukluğu boyunca şiddet gördüğünü aktarır. Ne var ki bu şiddetli disiplinin gazabını hisseden sadece kendisi değildir, bu durumdan muzdarip bir ağabeyi bir de kız kardeşi vardır. Tüm bu travmalar hayatı boyunca Bergman’ın peşini bırakmamış, filmlerine de yansımıştır. Hayatından yansımalar içeren filmlerinden birisi de Yaban Çilekleri’dir.
“Yaban Çilekleri İsveççe bir deyimin parçasıymış meğer. Gizli bir sığınağınız, kaçacak bir yeriniz, ‘yeryüzünde bir cennetiniz’ varsa, ona ‘bu benim yaban çileği bahçemdi’, diyormuşsunuz. Çünkü yaban çilekleri, gerçek hayatta, mesela bir orman yürüyüşünde, aniden karşınıza çıkıp sadece size sunulan bir hediye gibi ellerinize bırakıyormuş kendisini. Siz de çilekleri bir güzel yiyip bu keşfinizden kimseye söz etmiyormuşsunuz. Onun için İsveçliler, gizli tuttukları anılar ve başkalarıyla paylaşmadıkları hazineleri için bu deyimi kullanıyorlarmış.”
Gelin, Bergman’ın filmine neden bu ismi layık gördüğünü anlamak için kısa bir yolculuğa çıkalım sizinle.
Yorumlar 0
Bir yorum Yaz